YAZARLARIMIZ
satıraraları
e7cb6d80-a20b-4cd7-b4c7-51055408b623
YAZARLARIMIZ
satıraraları
e7cb6d80-a20b-4cd7-b4c7-51055408b623
YAZARLARIMIZ
Photo: Unsplash

Bir bayram ziyaretinde görmüştü Gizem ilk defa Bulut’u. Bembeyaz tüyleri vardı, bundan dolayı da onunla birlikte iki tane daha muhabbet kuşu evlatlık edinen aile, tüylerinin renginden dolayı ona Bulut adını vermişlerdi. 

Gizem’in iki afacan yavrusu muhabbet kuşlarını görür görmez kafesin etrafını sarmışlardı. Mavi adlı muhabbet kuşu cıvıl cıvıl oradan oraya atlayıp dururken, beyaz tüylü Bulut ise köşeye çekilmiş, hiçbir tepki vermeden sessizce olan biteni izliyordu. Çocukların heyecanı dahi onu heyecanlandırmamıştı. 

“Rahat bırakın beni!” diyordu adeta beden diliyle. 

Gizem’in gözünden kaçmadı Bulut’un sessizliği ve ev sahibine merakını gidermek için sordu: “Beyaz muhabbet kuşunun nesi var?” 

“Bizim aslında üç tane kuşumuz vardı” diye başladı ev sahibi söze, bir yandan da bayram ikramlıklarını hazırlarken.

 “Ama bir tanesi elim bir kaza sonucu öldü ve Bulut da buna şahit oldu. 

O gün, bugündür böyle.” 

Gizem’in içi burkulmuştu: “Hiç kafesinden dışarı çıkarıyor musunuz?”

 “Hayır” dedi ev sahibi. “Aslında çok da ilgilenemiyoruz, isteyen olursa vermeyi düşünüyoruz artık.”

“Biz evlatlık alalım” dedi Gizem aceleyle. “Çocuklar da uzun zamandır istiyordu.” 

Ve dört kişi çıktıkları bayram ziyaretinden evlerine iki tane sevimli muhabbet kuşu ile birlikte dönüyordu Toprak ailesi. 

Eve geldiklerinde Gizem’in ilk yaptığı şeylerden bir tanesi kafesin kapısını açmak oldu. Kuşların evin içinde rahatlıkla hareket etmesini istiyordu. Kanatlarındaki mavilikten dolayı Mavi adı verilmiş muhabbet kuşu mesajı çok çabuk aldı ve evin içinde yemek odasından başladığı uçuş serüvenine oturma odası ve daha sonra da mutfak turu ile devam etti. Keşif başlamıştı onun için. 

Gizem gözlerini Mavi’den aldıktan sonra Bulut’a çevirdi. Kafesin önüne eğildi. Bulut dışarı çıkmak için en ufak bir hareket dahi göstermiyordu. Gözlerinin içine derince baktı Gizem. Acaba uçamıyor mu diye geçirdi aklından.

 Üç ay kadar sonra, bir ilk bahar günü, balkon kapısının açık olduğu bir anı fırsat bilen Mavi birden pır diye uçup gitmişti. İşte ilk defa o zaman görmüşlerdi Bulut’u da uçarken. Eve geldi geleli ilk defa kafesi terk ediyordu. Bulut da Mavi’nin arkasından adeta onu geri çağırırcasına ciyaklayarak uçup gitmiş, ama sonra geri gelip önce kafesin üzerine, daha sonra da tekrar kafesin içindeki tünekleme çubuğuna konmuştu. 

Mavi’yi ertesi gün son kez bahçedeki ağacın dalında görmüşlerdi. Belki son  bir kez defa elveda demek, belki de Bulut’u onunla birlikte gitmesi için ikna etmeye gelmişti. Kafeslerde doğup büyümüş bu kuşun doğada hayatta kalıp kalamayacağı meçhuldü. Vicdan azabı duyuyordu Gizem. Doğal yaşam alanlarından koparılmış hayvanlarcıkların, insanların egosunu tatmin etmek için özlerinden uzaklaştırılmış olunması, ve buna dolaylı olarak da alet olması onu utandırmıştı. 

Bulut artık yalnızdı. Kafesin kapağı -her zaman olduğu gibi- gece-gündüz açık tutulduğu halde o ne kafesten çıkıyor, ne de uçuyordu. 

Gizem’in çocuklarını da üzüyordu bu durum. “Onun arkadaşa ihtiyacı var anneciğim. Bir tane daha kuş alalım, arkadaş olsunlar demişti” küçük oğlu bir gün. Gizem oğluna hak verdi. Haklıydı, aslında uzun zamandır o da aynı şeyi düşünüyordu. Sonunda iki oğlunu da yanına alıp evcil hayvan merkezine gittiler. Büyük bir muhabbet kafesinin önünde durup kafesteki kuşları izlemeye başladılar. Hangi muhabbet kuşunun Bulut’a daha iyi yarenlik edebileceğine karar vermeleri çok da uzun sürmedi. Kafesteki en hareketli, yerinde bir an bile duramayan ama aynı zamanda en küçükleri olan sarı-yeşil renkli kuş hepsinin dikkatini çekmişti. 

Minik adını verdikleri muhabbet kuşu eve geldiğinde yerinde duramıyordu. Yerine alışsın diye birkaç gün kafesin kapağını kapalı tuttular. Bulut ufak tepkiler ve hareketler haricinde yine kendi köşesinden ayrılmazken, Minik kafesin içinde oradan oraya atlıyor, narin sesiyle çıkardığı seslerle varlığını ev ahalisine hissettiriyordu. 

Üç gün sonra kafesin kapısının açılmasıyla, Minik’in kafesten fırlaması bir oldu. Uçmaya teşebbüs etti, fakat kanatları kesik olduğu için bunu başaramadı. Ama bu onu keşiften de alı koymadı. Zıplaya zıplaya bir taraftan da cikleyerek yemek masasının altından başlayarak heyecanla gezmeye başladı. 

Minik’in kafesi terk etmesi Bulut’u panige sevk etmişti. Olabildiğince sesli bir şekilde cikliyor, telaşlı bir şekilde kafesin içinde bir oradan bir oraya zıplıyordu. Minik’e kafesi terk ettiği için kızmış, adeta onu geri gelmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Minik’in umurunda bile olmadı Bulut’un endişeli tavrı. Zıplaya zıplaya evin içinde meraklı meraklı gezinmeye devam etti. 

Bulut artık Minik’in kaygısızlığına tahammül edememiş ve birden kendisini kafesten dışarı atmıştı. Soluğu Minik’in yanında aldı. Onun güvenliği için endişe ediyordu sanki. Söylenircesine bir süre yine cikciklemeye devam etti. 

Minik kuş yine umursamadı. 

Minik’i kafese geri girmeye ikna edemeyen Bulut artık pest etmiş, o da Minik’e ayak uydurup onunla birlikte  evin içinde -zıplayarak- dolaşmaya başlamıştı. Bulut uçmayı reddediyordu. 

Üç aydan belki biraz daha fazla beraberce evin içinde zıplayarak gezinmeye devam ettiler. Minik her dışarı çıktığında, Bulut da onu takip eder oldu. 

Artık Minik’in kanatları yeterince büyümüş, uçmaya teşebbüs etmeye başlamıştı. Ve bir gün ani bir hamleyle yükseldi ve Gizem’in oğullarının oynaması için dış kapının iç tarafına astığı basket potasının üzerine konuverdi. Bunu gören Bulut da onu takip etti. Aylar sonra Bulut’u tekrar uçarken görüyorlardı. 

O günden sonra Bulut kafese aynı Minik gibi sadece yemek yemek ve bazen de uyumak için girdi. Onun haricinde, çoğunlukla basket potasının üzerinde, kafesin üzerinde ya da perde demirinin üzerinde tüneklemeyi tercih ettiler. 

***

Yukarıdaki hikaye yaşanmış gerçek bir hikayedir. Yaşananları doğru okumasını bildikten sonra insanın sadece insandan değil, hayvanlardan, doğadan, dahası yaratılmış her şeyden çıkaracağı dersler vardır. 

Bulut Gizem’in evine geldiğinde arkadaşının ölümüne şahit olmasından dolayı travma geçirmiş bir muhabbet kuşuydu. Yaşadığı olay ona o kadar büyük bir şok yaşatmıştı ki uçmayı bırakın, kafesten çıkmayı bile reddediyordu. Çevresinde olup bitene tepkisiz, neşesi kaçmış bir şekilde monoton bir hayat sürüyordu. Mavi kuşun uçup gitmesi de onun daha da kabuğuna çekilmesine sebep olmuştu. Onu içinde bulunduğu durumdan çıkaracak bir hadiseye, bir heyecana, bir yol arkadaşına ihtiyacı vardı. Bu yüzden Minik’i seçmişlerdi zaten. Minik’teki heyecan ve neşenin Bulut’u da etkileyeceğini düşünmüşlerdi. Bulut’un aylar sonra güven içinde tekrar uçmaya başlaması, kafesi terk etmesi de bu düşüncelerinde haklı olduklarının ispatıydı. 

Yol arkadaşı önemlidir dostlar. Minik, Bulut için nasıl değerli bir yol arkadaşı olmuş ve onu içine çekildiği kabuğundan çıkmasında önemli bir rol oynamışsa, Bulut da Minik için bir o kadar önemliydi. Bulut, uçmasını bilmesine rağmen Minik arkadaşı uçmasını öğrenene kadar uçmadı. Onunla aynı ritmi yakalamaya özen gösterdi ve onu yalnız hissettirmemeye gayret etti. Minik zıplayarak dolaştı evi aylarca, Bulut da sabırla ona ayak uydurdu. 

Bulut’un sergilediği önemli bir liderlik dersidir de aslında. Değişime ön ayak olmak isteyen insanlar yeri geldiğinde yavaşlamasını, insanların tempoyu yakalayabilmesi için çarkın ne zaman, nasıl ve ne kadar yavaşlatılması gerektigini bilmeleri önemlidir. Bir lideri toplumun diğer fertlerinden ayıran özelliklerden önemli bir tanesi sistemi kendine göre değil, muhatap olduğunuz toplumun sosyo-psikolojik durumunu göz önünde bulundurarak dizayn etmesidir. Sabır gerektiren bir iştir. Her ne kadar siz yol esnasında yorulmamış olsanız da, bir küheylan gibi koşacak enerjiniz olsa da yola çıktığınız insanlar yorulduğu zaman durup onlarla birlikte -ihtiyacınız olmasa bile-  durmasını bilmeyi gerektirir. Esnek olmak, meşhur tabirle ifade etmek gerekirse, “rüzgarla yürümesini” bilmeyi gerektirir. Rüzgar şiddetli estiği zaman dimdik durmaya çalışmak daha fazla enerjinizi alacağı için ayakta durmanızı güçleştirecek ve hatta savrulup gitmenize sebep olacaktır. İçinde bulunulan sosyal atmosferin etkisiyle gösterdiğiniz esneklik sizin kendinizden taviz vermeniz demek değil, içinde bulunduğunuz şartlara kendinizi yıpratmadan ayak uydurabildiğinizin bir göstergesidir. 

***

Sizin de ihtiyacınız olduğu zaman Bulut gibi sabırlı, sizinle birlikte yavaşlayabilen veya yaşam heyecanınız azaldığı zaman bunu geri kazanmanıza destek olabilecek Minik gibi heyecan dolu yol arkadaşları çıksın karşınıza.

Sevgiyle kalın. 

Fatma Susan Tufan

Yazar Hakkında

Fatma Susan TUFAN

1995 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde ikamet etmektedir. İlk ve orta öğrenimini Türkiye’de; liseyi, üniversiteyi ve yüksek lisansını ABD’de tamamlamıştır. Moravian Üniversitesi’nde Sosyoloji, Barış ve Adalet Çalışmaları üzerine eğitim aldıktan sonra Columbia Üniversitesi’nde Sosyal-Örgüt Psikolojisi üzerine yüksek lisans yapmıştır. Aynı zamanda Columbia Üniversitesi’nden Dayanışma ve Anlaşmazlık Çözümleri üzerine ileri düzeyde sertifikası bulunmaktadır. 2019 yılından itibaren Human Dignity ve Humiliation Studies global topluluğu üyesi olan Tufan, 2024 yılının başlarından itibaren World Dignity University Initiative (WDUi) ve Human Dignity Humiliation Studies (HumanDHS)’de kıdemli ortak ve danışman olarak rol almaktadır. Fatma Susan kendini bir dünya vatandaşı olarak tanımlamaktadır.

1 Yorum

    Guzel bir yazi. Hayatta ders cikarilacak cok ornekler var. Bunlari yaziya dokebilmek baskalarinin faydasina sunabilmek de ayri bir guzellik ve ozellik. Tesekkurler.

Yanıtla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir